Yaşadığımız salgın sürecinde sosyal bilimcilerin hemen hemen hepsinin üzerinde ittifak ettikleri bir konu var:
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
Gerçekten de yavaş yavaş göstergelere yansımaya başlayan tutumlara şahit olmaya başladık.
İnsanlar daha kolay ve daha çabuk manipüle ediliyor, çok kolay sinirleniyor ve tepkisini çok kısa sürede ortaya koyabiliyor.
Hem kişisel ve hem de toplumsal açıdan gözlemlerimiz artıyor.
Bu zorlukları en kolay atlatacak donanıma sahip toplumların arasındayız çok şükür.
Manevi dinamiklerimiz bunu biraz kolaylaştırıyor.
Sosyal dayanışma konusundaki hala yaşayan geleneklerimiz devam ediyor.
Aile bağları hala sımsıkı.
Bizi belki de rahatlatacak bu birkaç satırdan sonra tedirgin etmesi gereken bir araştırmayı da yazmak isterim.
14-34 yaş aralığında okumayan, herhangi bir işte çalışmayan nüfusumuzun oranı %29,1.
Bu oran Fransa’da %14,6, Almanya’da %9,6, İngiltere’de % 12, İspanya’da %16,7, İtalya’da %24,8, Yunanistan’da %22,3, Bulgaristan’da %19,1.
Gördüğünüz gibi en fazla düşünmesi gereken ülke durumundayız.
Rakamlar vahim.
Bu rakamlar bizi tedirgin etmeli, üzmeli, düşündürmeli.
İnsanlarımızı en verimli dönemlerinde değerlendirme konusunda çalış taylar yapılmalı, sivil toplum kuruluşları seferber olmalı, devletimizin yetkili makamları mutlaka planlamalar yapmalı ve bu tabloyu tersine çevirmelidir.
Susuz kalmış toprak gibi, dünya bizim medeniyet tasavvurumuza muhtaç. Bunu gerçekleştirecek en dinamik yaş grubumuz da söz konusu yaş aralığında olan genç nüfusumuz.
Gelin bir seferberlik başlatalım.
Dün dünde kalmıştır diyerek yeni sayfalar açalım.
Eğitimde, sanatta, kültürde daha çok enerji sarf edelim.
Sporda ayrıca planlamalar yapalım.
Koskoca bir nüfusu kaybetmeyelim.
Dünya bizi beklerken, biz; bizi dünyaya taşıyacak yegâne vasıtamız olan insan kaynaklarımızı heba etmeyelim.