Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 31 Mayıs Pazartesi (dün) yapılan açıklamada kademeli normalleşme kapsamında, 1 Haziran Salı gününden itibaren tüm ilkokullarda ve okul bünyesindeki ana sınıflarında isteğe bağlı olarak haftada 2 gün yüz yüze eğitime başlanacağı, diğer okul öncesi eğitim kurumlarının mevcut durumda olduğu gibi tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime devam edeceği bilgisi paylaşıldı.  Ayrıca, köy ve seyrek nüfuslu yerleşim yerlerindeki okullarda yüz yüze eğitime 1 Haziran Salı gününden itibaren haftanın 5 günü tam zamanlı olarak başlanacağı ve 7 Haziran Pazartesi günü itibariyle tüm ortaokul ve liseler haftada 2 gün yüz yüze eğitime geçileceği ifade edildi.

 

23 Mart 2020 tarihinden günümüze genel olarak uzaktan öğretim yapılmaya çalışıldı. Bu süreçte ek öğretmen, sağlık ve temizlik görevlisi ataması yapılmadı, okulların fiziksel ihtiyaçları da tam anlamıyla karşılanmadı.  Geçtiğimiz aylarda okullarda yüz yüze eğitime geçildiği süreçte, öğretmenler ve idareciler “maske, mesafe, hijyen” kuralının sağlanamadığı, okulların fiziki şartlarının salgın koşullarına uygun olmadığı ve okullarda yeterli personel bulunmadığı gibi sorunlara dikkat çekmekteydi. Aradan geçen süreçte yüz yüze eğitime dönüş için bu eksiklerin tamamlanmasına yönelik çağrılarda bulunduk. Ancak bu yönde göstermelik önlemlerin ötesine geçilebilmiş değil!

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu noktada yalnızca bir "Eğitim Kurumlarında Hijyen Şartlarının Geliştirilmesi ve Enfeksiyon Önleme Kontrol Kılavuzu" hazırlaması yeterli değildir. Öğrencilerimizin 15 aydır uzak kaldığı okullarının salgının yayılım merkezine dönüşmesinin önüne geçecek koşulların sağlanmasının yanı sıra, tüm eğitim emekçilerinin aşılarının vakit kaybetmeden tamamlanması ve okullarda salgın riskini önlemek için hızlı test yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde, öğrenciler için evlerinden sonra en güvenli yer olması gereken okullar, bir salgın riski merkezine dönüşecektir.

 

Öğretmenlerimizin öğrencilerine, öğrencilerimizin sınıflarına ve arkadaşlarına, öğretmenlerine kavuşmasını hepimiz isteriz; ancak bunu sağlamak için gereken tedbir ve önlemleri dikkate almak önceliğimiz olmalıdır.

 

 

 

Veliler bilinmezliklerle baş başa bırakılıyor!

 

Yüz yüze eğitimin velilerin tercihine bırakılması ile, MEB yine sorumluluk almadı ve yaşanan tüm ikilemlere rağmen salgın sürecinde veliler yeniden bilinmezliklerle baş başa bırakıldı. Çocuğunu okula göndermeyi tercih eden ya da zorunda kalan veli, ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının, sosyal mesafeye uygun olmayan sınıfların, hijyen eksikliğinin, test ve aşı yoksunluğunun sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kalacak. Uzaktan eğitim ise eş zamanlı olarak devam edecek.

2 milyon 339 bin 809 öğrenci 436 gündür eğitim alamıyor!

Ancak bu noktada uzaktan eğitime geçildiği 23 Mart 2020 tarihinden bu güne, yani tam 436 gündür eğitime uzaktan ya da yüz yüze erişememiş öğrencileri unutmamak gerekiyor. MEB’in 26 Mayıs 2021 tarihli verilerine göre, pandemi döneminde 2 milyon 339 bin 809 öğrenci EBA’ya ulaşamadı. Ayrıca Milli Eğitim Bakanı 2 milyon öğrenciye ulaşmakta zorlandıklarını, 1 milyon öğrenciye hiç ulaşamadıklarını belirtti.

Ancak bu süreçte öğrenicilerin tablet bilgisayar vb. eksiklerini karşılamakla övünen MEB tarafından sadece 664.157 tablet dağıtımı yapıldı.

Eğitimde yaşanan sorunlar yalnızca bir “telafi” ile çözülmekten çok daha büyük boyutta!

Uzaktan eğitim, eğitimde var olan eşitsizliklerin artmasına ve öğrenciler arasında var olan makasın derinleşmesine neden oldu. Pandemi döneminde öncelik, eğitimde açılan makasın kapatılması ve eşitsizliklerin giderilmesiydi, bu doğrultuda ek programların yapılmasıydı; ancak Milli Eğitim Bakanlığı bu yönde yeterli bir girişimde bulunmadı. 

Eğitimde yaşanan sorunlar yalnızca bir “telafi” ile çözülmekten çok daha büyük boyutta ve etkidedir. Önemli olan, makasın kapatılması için bu konuda tamamlayıcı çözümler üretip, bütünleşik çabalar sarf edilebilmesidir. Aksi durumda makas daha büyüyecek ve öğrencilerin gelecek kaybına neden olacaktır.

Unutulmamalıdır ki bu makasın kapatılması; ekonomik sorunların çözülmesi, yoksulluğun, yoksunluğun, işsizliğin bitirilmesi ile mümkündür.

Çok boyutlu bir eğitim seferberliği başlatılmalı!

Eğitimde derinleşen bu makasın ivedilikle, doğru bir eğitim sistemi ve planlamasıyla kapatılması gerekiyor. Bir planlama yapılırken bu makasın ekonomik boyutu da göz önüne alınmalı, sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışma ve olanakları ile değil, ilgili bütün Bakanlıkların da sorumluluğunu yerine getirdiği, çok boyutlu bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır.

Diğer ülkelere bakıldığında eğitime erişim eşitsizliği ve pandemide yaşanan sorunların çözümü için ciddi bir kaynak ayrıldığı görülmektedir. Bizde ise bir kaynak ayrılmadığı gibi Bakanlık tasarrufa yöneltilmiştir.

Bu makasın kapatılması ciddi olarak hedefleniyorsa (- ki iktidar tarafından makas hiç ifade edilmiyor, hep telafi deniyor) buna ciddi bir kaynak ayırmak gerekiyor. İktidar bu makasın varlığını uzun süredir görmezden geliyor. Oysa kabul edilip çözüm üretilmelidir.

Zorunluyken öğrencilerin imkansızlıklar nedeniyle katılım sağlayamadığı uzaktan eğitimin gönüllü telafisi bir ütopyadır. Telafi eğitimi göstermelik değil, salgının neden olduğu kayıpların katlanarak artmasını önlemek amacıyla, çok boyutlu bir planlama ile yapılmalıdır.

Eğitim ailesi resmi ve özel okullarda okuyan öğrenciler ile üniversite öğrencilerimizle birlikte 28 milyon kişiye yaklaşmaktadır. Pandemi döneminde okul öncesi eğitimden üniversite son sınıfa kadar bütün öğrencilerimiz çeşitli sorunlar ile karşılaşmasına rağmen, bu sorunların çözümü için önceliğin kendilerine verilmediğini, sorunlarına kulak tıkandığını gördü. 

Siyasetin arka bahçesi olmuş bir eğitim sistemi ile bu sorunlar çözülmez!

Geleceğimizi şekillendiren eğitim sistemimiz, ne yazık ki AKP döneminde bir ideolojik olarak şekillendirme aracına dönüştü. Milli Eğitim Bakanlığı’na paralel bir bakanlık gibi hareket eden “Saray Komisyonu” var. Eğitim ile ilgili kararlar kim tarafından alınıyor o da belli değil. Hatta Cumhurbaşkanlığı içindeki eğitim kurulu paralel bir bakanlık gibi hareket etse de, gerçekte işleyiş böyle dahi değil; birbiri ile anlaşamayan iki ayrı oluşum var.

AKP döneminde gelinen noktada eğitim, eğitim sistemini nasıl yöneteceklerini şekillendiremeyen, birinin diğerini suçladığı, kendi aralarında bile hiçbir konuda ortaklaşamayan iki farklı yapının çatışmasında bir sistemsizliğe dönüştü. Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Ömer Özyılmaz, "Bakandan kaynaklanan beceriksizlikten dolayı, bir nesli/kuşağı kaybetmek üzereyiz. Çok ciddi önlemler alınmalıdır. Milli Eğitim'de bu başarıyı göremiyoruz. … Makamlar arasındaki hiyerarşi, bakanlık makamının yetkisi ve onuru hiç bu denli alt üst olmamıştı” sözleriyle Milli Eğitim Bakanı’nı suçladı.

Aynı kişi tarafından atanmış iki ayrı yapı ile bu iktidarın, diğer sorunlarda olduğu gibi eğitimin sorunlarını da çözmesi zaten mümkün değil. Eğitimin her kademesinde acilen çözülmesi gereken sorunlar varken, iktidar temsilcileri iç çatışmalara kapılıp eğitimdeki sorunları geri plana atıyor. Siyasetin arka bahçesi olmuş bir eğitim sistemi ile bu sorunlar çözülmez.

Veliler umutsuzluğa kapılmasın! CHP iktidarında, eğitimdeki sorunların nasıl çözüleceği, öğrenciler arasında derinleşen makasın kapatılması için neler yapılacağı ile ilgili çalışmalarımız hazır. İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizde de belirttiğimiz gibi, iktidarımızda eğitime yeterli kaynak aktaracağız. Tüm çocuklarımızın eşit şart ve imkanlarda eğitim almalarını sağlayacağız.