“…Bilgili insan azınlıkta, bilgisiz çoğunluktadır. Anlayışsız bol, anlayışlı ise çok az bulunur. Bilgisiz bilgiliye düşmandır. Bilgisiz hep bilgiliyle savaş halindedir. Yönetici olmak isteyen kişi anlayışlı olmalı. Halkı yönetmek için hem akıl hem cesaret gerekir. Dünyaya hâkim olan büyük hükümdarlar bu makama anlayış ile ulaştılar. Halkı yönetenler de bu işi bilgi ile başardılar. Âdem dünyaya ineliden beri iyi kanunlar hep anlayışlı insanlar tarafından konulmuştur. Bugüne kadar hani çağda olursa olsun, ulu makamlar daima bilgili kişilere nasip olmuştur. Anlayış ve bilgi bir kimsede bir arada bulunursa o kişi mükemmel insandır. Mükemmel insan ise dünyanın bütün nimetlerine sahip olur” (Has Hacip).
Hem Kur’an-ı Kerim hem de klasik dönemdeki İslam siyaset düşünürleri, yöneticiliği/liderliği daha ziyade devlet idareciliği bağlamında ele alarak İmamlık/İmamet ve Hilafet/Halifelik kavramları ile ifade etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim; imamlara, halifelere öncelikle işlerinin ehli olmayı, ilim sahibi olmayı, ehil ve ilim sahibi yardımcılar edinmeyi, kararlarını ve amellerini yardımcıları ile istişare etmeyi, hakkaniyetli olmayı, kanaatkâr olmayı ve de en önemlisi adil olarak yaşlı-genç, kadın-erkek, evli-bekâr, hasta-sağlıklı demeden tüm ümmetine eşit ve adil davranmayı hükmetmiştir. Bu hükümler, siyasi meşruiyete yönelik olan evrensel ilkelerdir ve Kur’an-ı Kerim, yönetici ve yönetilenler kim olursa olsun, rejim ne olursa olsun, yöneticilerin bu ilkelere uyma gerekliliğini buyurmuştur. Bu noktada elbette ki rejimin meşruiyeti önem arz etmektedir; aksi takdirde ortaya çıkacak sonuç(lar) adil olamayacaktır.
İslami Geleneğe Göre Yöneticilik Ve Liderlik
“Üç kişi olduğunuzda içinizden birini imam (yönetici) seçin” (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, Nşr. Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire, Nâşirin Girişi, I, 431).
Yönetmek, TDK sözlüğüne göre “bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek” ve “birinin bir konudaki etkinliğine, çalışmasına yön vermek, birini yönlendirmek” anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda, yönetme eyleminin gerçekleştirilebilmesi için belli başlı kuralların bilinip dikkate alınmasının ne kadar önemli olduğu anlaşılabilmektedir.
İş dünyasının “yönetilen” tarafının baş aktörünün insan oluşu, yöneticilerin/liderlerin insanların duygu ve düşünceleri olan, yani makine olmayan varlıklar olduğunu göz önünde bulundurarak kurallarını bu çerçevede oluşturup uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Bunu gerçekleştirebilmek ise son derece girift bir eylemdir ve insanı halifetullah (Allah’ın yeryüzündeki halifesi) olarak benimsemeden altından kalkılması kolay değildir. Bu bağlamda İslam geleneği, yönetim eylemine gereken önemi vererek yöneticilere doğru yolu göstermek için gerek Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla gerekse peygamberlerin yöneticilik/liderlik vasıflarıyla ideal bir yönetim anlayışı geliştirmiştir. Buna ek olarak, çok kıymetli din adamlarının da yöneticilere altın niteliğinde öğütlerde bulunduğu, İslami literatür tarandığında görülmektedir.
Kur’ân-ı Kerim, yukarıda da değinildiği üzere, her ne kadar yönetim anlayışına ve yöneticilerin sahip olması gereken vasıflara dikkat çekmiş olsa da, devlet yönetimiyle ilgili doğrudan ve açık hükümler barındırmamaktadır. Yönetime dair barındırılan terimler; devlet, imamet, hilafet, imaret, hâkimiyet ve meliklik olarak ifade edilmektedir ve bu terimler, esasında yönetime dair bir model oluşturmamakta ya da sunmamaktadır. Bunun sebebi ise, Kur’ân-ı Kerim’in asıl amacının, Müslüman âlemine Allah-u Teâla’nın (c.c) birliğini, niteliklerini bildirip tanıtmak ve insanların Ona karşı kulluk görevlerini öğretmek olmasıdır. Kulluk görevlerinden birinin de insanlar arası ilişkiler olmasından dolayı Kur’ân-ı Kerim, başkalarına zarar vermemek, karar alma sürecinin sağlıklı olması için birbirine danışmak, belirli görevlerde o görevi gerçekleştirebilecek nitelikteki kişileri yetkilendirmek ve de en önemlisi adil olmak, adaleti sürekli kılacak eylemlerde bulunmak gibi ana prensipler hükmetmiştir. Müslüman âlemine İslam’ı tebliğ etmekle yükümlü olan Hz. Muhammed de (s.a.v) Allah-u Teâla’ya (c.c) kullukla yükümlü olduğu için bu prensiplere ziyadesiyle bağlı kalmış ve Müslüman âleminin düzeninde de bu prensipleri somutlaştırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v), Medine’ye hicret ettiğinde iman sahibi Müslümanlardan oluşan toplumda, İslam’ın Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği toplumsal hayatla ilgili hükümlerini uygulamış ve böylece site devletini kurmuştur. Dolayısıyla, dinin ikinci kaynağı olan “sünnette yönetim”, doğal biçimde ortaya çıkmıştır.
Hz. Muhammed (s.a.v), yukarıda da belirtildiği gibi, “üç kişi olduğunuzda içinizden birini imam (lider) seçin” (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, Nşr. Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire, Nâşirin Girişi, I, 431) diye buyurarak yönetim ve yöneticinin önemine vurgu yapmıştır. Buna ek olarak “ hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz” (Buhârî, Cuma 11, Cenâiz 32; Müslim, İmare 30) diye buyurmasından da Müslüman âleminde her müminin üstlenmesi gereken görevler olduğunu belirtmiştir denilebilmektedir. Peygamberimiz bir başka hadisinde ise, “Hiçbir gölgenin/korumanın olmadığı bir günde Allah’ın (c.c) arşının gölgesi/koruması altında bulunacak olan sınıfın en başında Adaletli idareci zikredilecek” (Tirmizî, Cihad 27) diye buyurarak müminlerin hem yöneticilik/liderlik eyleminin önemini kavramalarını sağlamaya çalışmış hem de yönetime katılmanın önemini vurgulamıştır. Ayrıca yöneticilerin adaletli olma zorunluluğun da vurgulandığı anlaşılmaktadır. Bu noktada, yönetime katılma vasıtasıyla yönetenlerin, liderlerin hem birbirlerine hem de ehil durumdaki yardımcılarına danışıp fikir alarak sağlıklı kararlar verebilmelerinin önemi de yine Peygamberimizin dikkat çektiği noktalardan biridir denilebilmektedir. “Danışan kazanır, danışmayan kaybeder” (Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Iı, 280) diye buyurması da bunun bir kanıtı olarak gösterilebilmektedir.
Kur’an-ı Kerim liderliği; “emek”, “merhamet”, “sabır” ve “dua” çerçevesinde betimlemektedir. Bu çerçevede liderlik/yöneticilik, çağdaş toplumun “statüko oluşturmak” biçimindeki algısının tam tersine, oluşmuş olan statükoyla emek, merhamet, sabır ve dua ile mücadele etme biçiminde kabul edilmektedir. Bu bağlamda liderlik, kıymetli bir vasıf olarak kabul edilmekte ve Furkan Sûresi’nde Müslüman kulların Allah’tan (c.c) “yönetici/lider” olmayı talep etmeleri şu şekilde ifade edilmektedir:
“Rabbimiz! …bizi takvâ sahiplerine imam/lider yap” (Furkan Suresi, 74. Ayet, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali).
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde, yöneticilere dair ifadelerin bulunduğu görülmektedir. Örnek vermek gerekirse Nisa Suresinin 58. Ayetinin yöneticiler/liderler için indirildiği rivayet edilmekte ve Ayet: “Allah (c.c) size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah (c.c), bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah (c.c) hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” şeklinde meal edilmektedir. Hadis kaynak kitaplarından “Buhari”de geçen bir Hadis-i Şerifte de “İnsanları idare etmeyi üzerine alan bir kimse, kendini ve ailesini düşündüğü gibi yönettiği kimseleri düşünmedikçe kıyamet gününde cennetin kokusunu bile alamaz” şeklinde buyrulan bir ifade yer almaktadır.
Bediüzzaman S. Nursi Hazretleri, “İşarat-ül İcaz” isimli tefsirinde Kur’an’ın, tevhid (Allah’ın bir olduğuna inanmak), nübüvvet (Peygamberlik, yani insanlara yol göstermek, doğru yola yöneltmek), haşir (ölümden sonra insanların Yüce Allah (c.c) tarafından hesaba çekilmek üzere mahşerde toplanması), adalet ve ibadet olmak üzere beş ana ve son derece önemli amacı olduğunu belirtmektedir. Burada dikkate alınması gereken nokta ise, “adalet” kavramının, insan mutluluğunu sağlamada rehberlik eden ayet ve hadislerde öneminin vurgulanmış olmasıdır. Dolayısıyla, Müslüman âlemini, müminleri yöneten, onlara liderlik eden kişilerin, Peygamberimizi örnek alarak tamamen adil olan uygulamalarla bu görevlerini yerine getirmeleri, aksi takdirde mahşer yerinde Yüce Allah’a (c.c) bunun için hesap vereceğinin ifade edildiği anlaşılmaktadır. Hazreti Ömer’in: “Dicle’nin kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, yarın adl-i İlahi Ömer’den sorar onu” şeklindeki ifadesi, yönetimde adil olmanın, herkese eşit davranmanın ve de sorumluluk sahibi olmanın öneminin son derece büyük olduğunun bir ispatı niteliğindedir denilebilmektedir.
Yüce Allah (c.c), kıyamet gününe dikkat çekmek istediği bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Her milleti, imâmıyla (lideriyle) çağırdığımız gün, kimlerin Kitabı sağından verilirse işte onlar, Kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa uğratılmazlar” (İsra Suresi, 71. ayet). Ayette bahsi geçen imamlara, yani liderlere ve onların takipçilerine dair çeşitli ifadeler yer almaktadır (İbnü’l-Cevzî, Tefsîr, V). Bunlardan ilki, mahşerde, ümmetin liderleri ile beraber çağırılacak olmasıdır. “Ey falan Salih zatın peşinden gidenler, ey filan azgının izini sürenler” şeklinde çağırılacak olmaları, her bir kulun fani hayatta kimin arkasından gittiyse onunla beraber yargılanacak olmasını ifade etmekte ve o liderle ve onun diğer takipçileriyle haşr olup (bir araya gelip) aynı yere gideceğini vurgulamaktadır. Bir diğer ifade ise, ümmetin mahşer günü amellerine göre muamele görecek olmalarıdır. O gün iyilikleriyle gelen, onun karşılığını; kötülükleriyle gelen de onun karşılığını görecektir. Bu noktada yine, adil davranmanın ve haksızlık etmemenin önemi açıkça anlaşılmaktadır.
Adını 1. Ayette geçen Hümeze sözcüğünden alan Hümeze Sûresinde, bir önceki Kıyâmet Sûresi’nde “,…yalanladı ve geri durdu, sonra da gerine gerine ehline (ailesine, arkadaşlarına) gitti” ifadeleriyle tanıtılan, şehvet düşkünü (şiddetli tutku sahibi) akılsız insan tipinin bir başka tutumu dile getirilmiş, sahibi oldukları mala mülke güvenerek her şeyden emin havalara bürünen zavallıların içinde bulundukları durum sergilenmek yoluyla tüm insanlık uyarılmıştır (Hümeze Suresi, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali).
İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içerisinde var olmaktadır. Dolayısıyla toplum içerisinde ya yöneten ya da yönetilen olarak yer almaktadır. Bu bağlamda, Müslüman ümmeti olarak Yüce Allah (c.c) tarafından Kur’an-ı Kerim’de de buyurulduğu üzere imam (lider/yönetici) isek adil olmalı, işimizin ehli olmalı, işinde ehil olan insanları yardımcı atayarak ve onları yetkilendirerek görüşlerini almalı ve Yüce Peygamberimizin vasıflarını kendimizde barındırmaya çalışmalıyız. Öte yandan yönetilen isek, elimizi taşın altına koyarak yönetime katılmalı, sorumluluk almalı, fikirlerimizle katkıda bulunmalı ve işimizde ehil olmaya çabalamalıyız. Ancak burada en önemli nokta, doğru imamı, yani doğru lideri takip etmektir.
Önümüzdeki hafta “İslam Tarihinde Liderler ve Vasıfları” bölümüyle devam edeceğiz. O zamana dek sevgiyle kalın.
Dr. Nilüfer Rüzgar
İSLAM GELENEĞİNE GÖRE YÖNETİCİLERİN VE LİDERLERİN TAŞIMASI GEREKEN ÖZELLİKLER (1)
“…Bilgili insan azınlıkta, bilgisiz çoğunluktadır. Anlayışsız bol, anlayışlı ise çok az bulunur. Bilgisiz bilgiliye düşmandır. Bilg...
![](https://manset16.com/uploads/2021/02/15/004917_nilu-1.jpg)
12 Haziran 2020, Cuma - 02:43