Ülkemiz ise aynı yaş grubunda yüksek şeker hastası oranına sahip ülkelerden. En son tüm toplum taraması olarak yapılan TURDEP 2 çalışmasında ülkemizde erişkin yaş grubunda şeker hastası oranı %13,7 olarak bulundu. Bu oranı dikkate aldığımızda ülkemizde yaklaşık 10 milyon şeker hastası olduğunu söyleyebiliriz. Yine Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun verilerine göre 2021 yılında 6,7 milyon insan şeker hastalığına bağlı komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirdi. Yani dünyada her 5 saniyede bir kişi bu hastalığa bağlı yaşamını yitiriyor. Bu hastalığa ve sorunlarına farkındalık oluşturmak amacıyla 14 Kasım günü Dünya Diyabet Günü olarak belirlenmiştir.
"Diyabetik Ayak" olarak da adlandırılan ayak sorunları şeker hastalığının en önemli komplikasyonlarından biridir. Diyabetik hastaların %12 – 25’i yaşamlarının herhangi bir döneminde ayak sorunu nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvururlar. Günümüzde sadece Amerika Birleşik Devletleri'nde şeker hastalığına bağlı gelişen yaralar için yapılan harcamanın yaklaşık 15 milyar dolar olduğu düşünülürse sorunun ekonomik boyutunun da çok yüksek olduğu ortadadır. Yapılan çalışmalar dünyada her 20 saniyede bir diyabete bağlı ayak kaybı olduğunu göstermiştir ve bu ayak kayıplarının %60'ının nedeni ayakta gelişen infeksiyondur. Siz bu yazıyı eğer beş dakikada okuyabilirseniz bu süre içinde dünyada 15 diyabet hastasının ayağı kesilmiş olacak. Diyabetik hastalar içinde ayak yarası oranları, incelenen kohort ve ülkeye bağlı olarak %5 ile %9 arasında değişmektedir ve ayağında yarası olan diyabetik hastaların yaklaşık %50-60'ında ayak infeksiyonu gelişmektedir. Oranlara göre hesaplama yapıldığında Türkiye'de yaklaşık 400 bin civarında ayağında sorunu olan diyabetik hasta olduğu ve bunların yarısında da ayak infeksiyonu olduğu düşünülebilir. Hasta sayıları çok yüksektir ve diyabetik ayak infeksiyonlarının ciddi bir toplumsal sağlık sorunu olduğunun göstergesidir. Bu infeksiyonların tedavisi çok yönlüdür ve sadece antibiyotik kullanımını içermez. Eğer uygun tedavi yapılmazsa bu infeksiyonların %20'si majör amputasyon (diz altından ya da diz üstünden kesilme) ile sonlanır ki yapılan çalışmalar majör ampütayon sonrası üç yıllık yaşam beklentisini %50 olarak göstermektedir. Başka bir şekilde ifade edersek, ayağını kaybeden bu hastaların ne yazık ki yaklaşık yarısı üç yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu oran bir çok kanser türünün beklenen yaşam beklentisi oranından daha düşük yaşam beklentisi oranıdır.
Diyabete bağlı ayak yaralarında tedaviye erken başlamak ayağın kurtarılması için en önemli unsurlardan biridir. Genel kabul gören kurala göre bu hastalıkta zaman dokudur. Yani tedaviye ne kadar erken başlarsanız kurtarabileceğiniz doku miktarı o kadar fazladır. Hatta ayakta yara çıkmadan yapılacak olan uygun ayak bakımı ve koruyucu önlemler ile ayakta bu komplikasyonun gelişmesi önlenebilir. Bu nedenle bir çok Avrupa ülkesinde şeker hastalarının ayalarının korunmasına yönelik podoloji (tıbbi ayak bakımı) merkezleri yaygın olarak bulunmaktadır ve ülkelerin sosyal güvenlik kurumları bu hastaların ayak bakım giderlerini karşılamaktadır. Çünkü korunma her zaman tedaviden daha ucuz bir yöntemdir.
Ülkemizde ne yazık ki bu hastaların tedavisi konusunda uzmanlaşmış merkez sayısı çok azdır. Bu hastaların tedavisi için özellikle 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarında interdisipliner şekilde çalışacak kronik yara merkezlerinin kurulması ve sayılarının arttırılması gerekmektedir. Bu yılın başında Sağlık Bakanlığı tarafından bu hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi amacıyla bu merkezlere yönelik bir yönetmelik yayımlandı ancak yönetmelik sonrası yeterli sayıda merkez yaşama geçirilemedi. Epidemiyolojik çalışmaların oranlarına göre ülkemizde ayağında yara olan yaklaşık 400 bin hasta olduğu düşünüldüğünde bu merkezlerin aktif çalışması ile ayak kayıplarının önüne geçilebilir.
Ülkemizdeki diğer bir sorun da bu hastaların tedavilerinde kullanılan bir çok ürünün SGK tarafından ödenmiyor oluşudur. Yani hastalar kendi tedavi masraflarını karşılamak zorunda kalıyorlar. Yara bakım tedavisi zorlu ve pahalı bir tedavidir ve bir çok hasta bu maliyetleri karşılayamadığından dolayı ne yazık ki ayak kaybı riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu sorunun çözümü için SGK'nın bilimsel verileri dikkate alarak uygun tedavi seçeneklerini bir an önce ödeme listesine alması gerekiyor.