nilufer.ruzgar @ btu.edu.tr

 

Son dönemde gençler arasında hızla yaygınlaşan bir akım var: “ülkem bir mühendis/doktor/ vs. kaybetti ama x ülkesi bir kurye/bakıcı vs. kazandı” şeklinde.

Ülkemizdeki istihdam sorunu kanayan bir yara maalesef, bu gerçek göz ardı edilemez. Çok fazla üniversite olmasına rağmen mezunların istihdam edileceği kadar yeterli iş yok ne kamuda ne de özel sektörde. Bundan dolayı da gençler bir şekilde ülke dışına çıkıp orada kendi paralarını kazanarak ayaklarının üzerinde durmayı arzuluyorlar.

Ancak, yukarıda da yazdığım üzere, gittiği ülkelerde maalesef yıllarca dirsek çürütüp aldıkları eğitimle alakalı meslekleri değil de herhangi bir eğitim dahi gerektirmeyen mesleklere yöneliyorlar. Üzücü olan nokta da bu.

Eğer alınan eğitimden alakasız, hatta dediğim gibi eğitim dahi gerektirmeyen bir iş yapılacaksa bunun için yurtdışına gitmeye gerek yok diye düşünüyorum; ama işin altında yatan psikolojik ve sosyolojik nedenleri de değerlendirmek gerekiyor.

Üniversiteden mezun olup uzunca bir süre iş bulamamak zaten psikolojik olarak son derece yorucu bir durum. Onca yıl yapılan maddi manevi yatırımın boşa gitmiş olduğu düşüncesi, aileye yük olma düşüncesi, hayata atılamama düşüncesi, gelecek kaygıları ve benzeri birçok durum gençleri içten içe kemiriyor. Kuryelik, bakıcılık vs.mesleklerine yönelmek de, daha evvelki yazılarımda da değindiğim gibi, biraz toplum baskısından dolayı kendilerini kötü hissettiriyor. “Aa sen mühendislik okumamış mıydın yavrum vah vah kurye mi oldun” cümlesini duymak istemiyor hiçbir genç haklı olarak. Tabi bu cümlenin altında aslında bu baskıyı yaratan kesimin ne kadar ayrımcı olduğu gerçeği de var. Onurlu bir şekilde yapıldıktan sonra her meslek son derece saygındır, bunu maalesef çoğu zaman unutuyoruz toplum olarak. Bir de işin içerisine ilköğretim mezunu olup bir şekilde işlerini yoluna koyarak “zengin” olmuş eş dost hısım akraba örnekleri de gençlerin gözüne sokuldukça durum daha da işinden çıkılamaz hale geliyor. Böyle olunca da gençler, burada kalıp tanıdıkların acıyan bakışlarına maruz kalmaktansa kendilerini kimsenin tanımadığı bir ülkede hayata sıfırdan başlamak ve yaptıkları iş her ne olursa olsun ayaklarının üzerinde durabildikleri için takdir edilmeyi tercih ediyorlar.

Geçenlerde sosyal medyada, İsveçli biriyle tanışıp sohbet eden bir Türk gencinin yazdıklarına denk geldim. Sohbet boyunca kendisine sevdiği yemekleri, renkleri, hobilerini soran İsveçli genç bir türlü ne iş yapıyorsun sorusunu sormamış. Türk genci de bunu ilginç bulup kendisine sebebini sorduğunda aldığı cevap, “eğer sorduğum ilk soru senin mesleğin olursa otomatikman maaşını ve sosyal statünü de öğrenmiş olurum, ama benim merak ettiğim tanımak istediğim sensin bulunduğun sosyo-ekonomik sınıf değil” şeklinde olmuş. Bu örnekten de biraz daha anlayabiliyoruz sanırım gençlerin neden böyle bir akıma kapılıp gittiklerini.

Sevgiyle kalın.