Bir yılı aşkın bir süredir zamanımızın büyük çoğunluğunu evde geçirdiğimiz için, bilhassa akşamları ve hafta sonları sokak kısıtlamasının olmasından dolayı tüm Dünya toplumlarının hatırı sayılır bir kısmı vakitlerini ağırlıklı olarak televizyon ve/veya dijital platformlarda film/dizi izleyerek geçiriyor.
Dijital platformlarda istediğimiz türde yapımları seçip izleme özgürlüğümüz varken televizyonda öyle bir seçeneğimiz yok, ne sunulursa onu izlemek durumundayız. Bu noktada da, bir iki yarışma ve bir iki eğlence programı hariç, her akşam hemen her kanalda yayınlanan diziler hem uzun sürmelerinden dolayı vakti daha hızlı geçirmesiyle hem de ilginç hikâyeleriyle ön plana çıkıyor.
Yayınlanan dizilere dikkat ederseniz bir tane bile komedi dizisi yok. Hep dram, hep acı, hep üzüntü, hep ihanet. Tamam bunlar da hayatın gerçekleri ve muhakkak işlenmeli; ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi bir yılı aşkın süredir psikolojimiz alt üst olmuş durumda evlerimize kapanmışken bu gibi yapımları izleyip nur topu gibi tertemiz delirmiş zihinlere sahip olmamız kaçınılmaz malesef.
Eskiden günlük ve 20 dakika gibi kısa sürelerle yayınlanan diziler vardı. Ferhunde Hanım ve Kızları mesela. O da acısıyla tatlısıyla hayatın içindendi ama izlerken tamamen kendi hayatlarımızdan kesitler bulacağımız şekilde hayatın içindendi. Perihan Abla zaten efsane kült yapımlardan. Çiçek Taksi, Mahallenin Muhtarları, Yeditepe İstanbul, Avrupa Yakası ve daha onlarcası. Ne zaman ki Aşk-ı Memnu ve Yaprak Dökümü dizileri ile dram, entrika, ihanet ve daha nice olumsuz kavram hızlı ve etkileyici bir şekilde hayatımıza derinden nüfuz etti, o saatlerde sokakları boşaltırcasına ekran başına koştuk. Bu devran da o gün bugündür daha da vites yükselterek devam ediyor.
Pandemi öncesi bu kadar ekran başında vakit geçirilmezken bile televizyon izlemek istediğimiz zamanlarda yer yer dramatik yapımlarda kötü hissedip kanal değiştirerek eğlenceli yapımlara geçiş yaparken şimdi kendimiz acının ve dramın tam da ortasında mahvolmuş psikolojilerle hayata tutunmaya çalışırken bir de üzerine her akşam yeni doz acılar alıyoruz bünyemize. Bazen düşünüyorum da acaba insanlara “bakın ne acılar ne dramlar var evde sağlıkla oturduğunuza şükredin, ya siz de sokaklarda büyüseydiniz? ya sizin de anneniz gözünüzün önünde intihar etmiş olsaydı? ya sizin de eşiniz sizi aldatsaydı? ya sizin de çocuğunuz kaçırılsaydı?” diye olumlama mı yüklenmeye çalışıyor ama yok, kafamda oturtamıyorum. Belki biz enfekteyiz, belki yakın çevremizde hastalık kapanlar var, belki kayıplarımız var belki de bunları henüz yaşamadık ama evde çıldırma noktasına geldik, her şekilde bu gibi yapımlara maruz kalmak insanları daha da çıkmaza sokuyor, çünkü içinde bulunduğumuz durumda tutunacak tek dalımız biraz olsun gerçeklerden uzaklaşıp neşelenmek moral bulmak.
Vel hasıl, öncelikli dileğim pandeminin bir an evvel sonlanması iken bir diğer dileğim de insanları biraz olsun neşelendirecek kafalarını dağıtmalarına ve huzurla uykuya dalmalarına yardımcı olacak yapımların sadece dijital platformlarda değil televizyon ekranlarında da yer alması.
Sevgiyle kalın,
Dr. Nilüfer RÜZGAR
Kalemin güçlü,başarıların daim olsun.
Selamlar