ermanaydingun @ hotmail.com

 

Merhaba Dostlar..

Gün geçmiyor ki, bir maden işletmesinden iş kazası olduğu haberi almayalım. Türkiye, maden işyerlerindeki tehlikelerin büyüklüğünü ve maden işkolunun ne denli ağır ve zorlu bir sektör olduğunu, en yoğun biçimde Soma’ da 13 Mayıs 2014 günü meydana gelen ve 301 canımızı yitirdiğimiz “SOMA FACİASI” ile anlamış oldu.

Bu facianın hemen sonrasında, ilgili Bakanlıklar ve TBMM harekete geçti, çok daha öncelerde alınması gereken tedbirler, çıkartılan yönetmeliklerle bir bir alınmaya başlandı. Aradan yıllar geçti, kanuni zorunluluklar gereği alınması gerekli bu yeni tedbirler ocaklarda uygulanmaya başlandı. Yapılan bir dizi teknik çalışmanın sonrasında; yeraltı maden ocaklarında yaşam odalarının oluşturulması, çıkabilecek yangınların önlenmesine veya ocakta açığa çıkabilecek tehlikeli gazların erken tespitine yönelik sistemlerin kurulması ile ilgili pek çok yasal zorunluluk getirildi. Bunun yanında, yeraltında çalışan işçilerin haftalık çalışma sürelerinin 37,5 saate düşürülmesi, işe iade davalarının açılmasında aranan 6 aylık kıdem şartının yer altı işlerinde çalışan işçilerde aranmaması, yılda 360 gün çalışması halinde buna ek olarak 180 gün daha hizmet süresine eklenmesi gibi, işçilerin çalışma koşullarına da bir takım iyileştirmeler yapılmıştı.

 Fakat, gel gelelim yıllık iş kazası istatistiklerini incelediğimizde; gerek yeraltında, gerekse açık işletmede çalışan maden işçilerinin yaşadığı iş kazalarında halen daha istenilen oranda azalma olmadığını üzülerek görmekteyiz. Peki bu durum neden kaynaklanıyor acaba?! Bu yazımızda bu konuyu bazı yönleriyle değerlendirmek istedim.

 Evet, özellikle Soma ve Ermenek Faciaları sonrasında; yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir takım yasal zorunluluklarla ciddi boyutta tedbirler alınmaya başlandı. Biz İş güvenliği eğitimlerinde, iş kazalarını anlatırken; iki şeyi önemle vurgularız. Bunlardan ilki; iş kazalarının oluşmasında tehlikeli hareket ve tehlikeli durum etkileridir. Tehlikeli durum; işyerinin özellikleri, işveren tarafından yeteri kadar alınmamış önlemler gibi unsurları anlatırken, tehlikeli hareket ise çalışan işçilerden kaynaklı tehlikeleri ifade etmektedir. İş kazalarının oluşmasında da %80-85 oranında Tehlikeli Hareketler etkili olmaktadır. Eğitimlerde özellikle vurguladığımız, ikinci konu ise, iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarında sorumluluğu olan Devlet-İşveren-İşçi üçgenidir. Bu da şu demektir: İş Sağlığı ve Güvenliği konularında; Devlet: yasaları çıkartır, denetleme görevini yapar, ihtiyaç duyulan hallerde teknik güvenlik konularında alt yapıyı oluşturur. İşveren: teknik güvenlik konularında çalışmaları yapar, işyerinde tehlikeli bir durum varsa; bu tehlikenin giderilmesine yönelik çalışmaları yürütür. İşçilere ise; sadece ve sadece iş güvenliği kural ve talimatlarına uymak ve dikkatli çalışmak görevi düşüyor.

 

 

 

 


Bu çerçevede baktığımızda evet, Devlet zaten 30 Haziran 2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ nu çıkartarak bu konuda üzerine düşen en önemli görevi yerine getirmiştir. Soma Faciası’ ndan sonra yaptığı gibi, ihtiyaç duyduğu hususlarda ilave yönetmelikler çıkartarak; teknik bazı iyileştirme çalışmalarını da halen devam ettirmektedir. Diğer önemli bir görevi olan denetleme konusunda da, ilk zamanlar ciddi oranda işyerlerine Bakanlık müfettişleri görevlendirmek suretiyle güzel ve faydalı işler yapıldı. Ne yazık ki ülkemizdeki acı bir gerçek olan; seçim zamanlarında, oy kaygısı duyulmasıyla, “aman kimseyi huzursuz etmeyelim düşüncesiyle” 2018 yılından bu yana, Bakanlık müfettişlerinin planlı-plansız denetlemelerinde ciddi oranda aksamalar yaşanmakta. İşverenler, gerek yasal zorlamalar, gerekse de yaşanan iş kazaları/iş cinayetleri nden çıkartılan derslerle, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması noktasında ciddi anlamda çalışmalar ve iyileştirmeler yapmaya özen göstermekteler. Peki o halde biz ülke olarak, neden daha halen iş kazaları olma sıklığında Avrupa’ da birinci, Dünya’ da üçüncü sırada olmaya devam ediyoruz? Sahada yaptığımız gözlemler ve incelemeler, ne yazık ki bizlere iş kazalarının olma sıklığının ülkemizde düşürülememesindeki en büyük nedenin, çalışan işçilerimiz/emekçilerimiz de olduğunu göstermektedir.

  Toplumumuzun genel yapısında hakim olan; “Bana bir şey olmaz” mantığı, insanımızın kural sevmezci doğası ve ne yazık ki, işçilerimizin yaptıkları işin teknik detaylarına yönelik yeterli eğitime sahip olmamaları; iş kazalarının ülkemizde halen çok yüksek oranda yaşanmasına neden olmaktadır.

 İşte tam da bu noktada, T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Mesleki Yeterlilik Kurumu ile çalışanların, yaptıkları işte yeterli bilgi, birikim ve teknik tecrübeye sahip olmaları için çok faydalı çalışmalar yapmaya başladı. Her geçen gün, farklı sektörlere yönelik çalışmalarını arttırarak devam eden bu kurum, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki sektörlere yönelik yapmış olduğu çalışmalarla ülkemizin önümüzdeki dönemlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden çok daha iyi seviyelere ulaşacağı düşüncesini bizlerde oluşturuyor.

 Bursa ve civarındaki pek çok sektörde mesleki yeterlilik sınav ve belgelendirmelerini yapma yetkisini elinde bulunduran BTSO Mesyeb (Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Mesleki Yeterlilik Sınav ve Bilgilendirme Merkezi) faydalı çalışmalarından bir yenisini daha eklemek için ciddi çalışmalar yapıyor. Yeraltı kaynakları ve rezervleri ile ülkemizdeki oldukça zengin topraklarına sahip olan şehrimizdeki ve civar bölgedeki maden emekçilerinin, yaptıkları işle ilgili yeterli teknik bilgi ve tecrübeye sahip olmaları, dolayısıyla yaşanmakta olan maden iş kazalarının düşürülmesine ciddi oranda katkı koymak amaçlarıyla BTSO Mesyeb MYK Yetki alanlarından bir yenisini daha ekleyerek; maden sektöründe, özellikle de mermer sektöründe yetkilendirme almak için, bugünlerde hazırlıklarını sürdürüyor.

 Bu sayede, hem maden sektöründe konusuna hakim, yetişmiş personel ihtiyaçlarımız karşılanmış, hem de çalışan maden emekçilerimizin yaptıkları işin tehlikeleri konusunda ciddi anlamda bilinçlenerek, daha dikkatli ve iş güvenliği kurallarına uyumlu şekilde çalışmaları sağlanmış olacaktır.

 BTSO Mesyeb’ in maden sektörüne yönelik bu çalışmalarının hızlı bir şekilde tamamlanıp, yapılacak olan Bakanlık denetimlerinden sorunsuz bir şekilde biran önce başarıyla geçerek, diğer sektörlerde olduğu gibi, maden sektöründe çalışan işçilerimize de olumlu katkılar koymaya başlamaları dileklerimle; “İş Sağlığı ve Güvenliği Kültürü” toplumumuzda yerleşmesi açısından çok önemsediğim bir sözle son vermek istiyorum: “Unutmayalım ki, İş Güvenliği Üretim ve Kalite Kadar Önemlidir!”.

 


İş kazasız güzel günlerde, sağlıkla kalın…