Basın Mensuplarına açıklamalarda bulundan Vekil Gözgeç, "Darbe, insanlık suçudur. Bin yıl sürecek denen, 28 Şubat Darbesi, Millet iradesine, milletin değerlerine, inancına yapılan bir darbedir. 28 Şubat Darbesi ile sözde irtica tehditi adı altında, millet iradesi yok sayıldı. Seçilmiş hükümeti düşürmek için vesayet odakları harekete geçti. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, millet iradesi yerine ikame edilmek istenen batı çalışma grubu ile; askeri ve sivil bürokraside fişlemeler yapıldı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkanları ve Üyeleri, Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak brifingler verildi. Basın Mensuplarına, Rektörlere, Sivil Toplum Kuruluşlarına talimatlar, brifingler verildi. Yaş kararları ile subaylar, astsubaylar terfi beklerken inançlarından dolayı ordudan atıldı. Yeşil sermaye diye adlandırılan şirketlere karşı kampanyalar başlatıldı. ‘Demokrasiye balans ayarı yaptık’ denilerek Sincan sokaklarında tanklar yürütüldü. Sınava girmek isteyen başörtülü öğrenciler polis zoruyla okuldan atıldı. Mezuniyetlerine 1 hafta kala başörtülü öğrencilerin üniversite ile ilişikleri kesildi. İlahiyat fakültelerine de başörtü yasağı getirildi. Başörtülü öğretmenler görevden atıldı" dedi.

 

Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç,’in açıklaması şöyle:

 

"Değerli basın mensupları;

Ben avukatım. Ama yıllarca başörtülü avukat olarak, mahkeme salonlarına alınmadım. Seçme hakkım vardı ama seçilme hakkım yoktu. Biz görünmez olmak zorundaydık. Olduğumuz gibi, inandığımız gibi var olmamız yasaktı. Kamusal alan diye tanımladıkları bir kavramla nerede ise evin dışında bir hayat hakkı yoktu. Hatta eşi başörtülü olduğu için görevine son verilenleri düşündüğümüzde evde de hayat hakkı yoktu.

O günleri unutmadık. En önemlisi; değerlerimize, onurumuza saldırılırken, ülkemizin kaynakları sömürülürken, kimin nerede durduğunu unutmadık. Üniversitelerde kurulan ikna odalarını unutmadık. Sayın Kılıçdaroğlu’nun, ‘Devletin kuralları var, belki birgün türbanı çıkaracak, ömür boyu takacak mı?’ diyerek başörtü yasağını savunduğunu unutmadık.

Vatani görevini yapması için, askere gönderdiği çocuğunun yemin törenine katılamayan, tel örgüler arkasında izlemek zorunda bırakılan bir annenin acısını düşünün.

Askeri hastanede, başı açık fotoğraf vermediği için, tedavisine başlanmayan ve vefat eden 71 yaşındaki Medine nineyi düşünün.

Anadolu'dan, ailesinin binbir zorlukla, binbir umutla üniversiteye gönderdiği kızının üniversite kapılarından dışarı atıldığını düşünün.

Okul birincisi olan, ama törende ağzı kapatılarak dışarı atılan gencecik kızları düşünün.

Mesleğini yapamayan öğretmenleri, doktorları, avukatları… heba edilen hayatları, yıllarca silinmeyecek travmaları ve kabul ettirilmeye çalışılan acizliği…

Milletin oyu ile seçilip milletin vekili olarak görev yapmak için yemin etmek isterken; sırf başörtülü olduğu için, ‘dışarı dışarı’ nidaları ile “bu kadına haddini bildirin” sözleri ile Sayın Merve Kavakçı nezdinde, tüm kadınlara yapılan hadsizliği unutmadık.

Tüm bunlar olurken; atılan gazete başlıkları, “beceremediniz, bırakın, gerekirse silah bile kullanırız, tanklar Sincan'da…”

Bir şiir bahane edilerek; hapis kararı verilen Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız hakkında; “Siyasi hayatı bitti. Muhtar bile olamaz.” manşetlerini unutmadık.

Tüm bunlar olurken; kız çocuklarının eğitim hakkı engellenirken, başörtülü kadınların çalışma hakları ellerinden alınırken; bugün kadın haklarından bahsedenlerin, seslerini çıkarmadıklarını, hatta yasakları desteklerini unutmadık.

Tüm bunlar olurken biz; meşru haklarımız için, asla meşru olmayan bir hak arayışına yönelmedik. Hayallerle girdiğimiz üniversite kapıları yüzümüze kapatılırken, başörtümüz başımızdan çekilirken, binbir emekle elde ettiğimiz mesleğimiz elimizden alınırken, maddi, manevi, psikolojik şiddete uğrarken; yakmadık, yıkmadık, saldırmadık, hakaret etmedik.

Sadece el ele tutuştuk. Ve biz bu ülkeye, bu millete hizmet etmek istiyoruz dedik.

Çok şükür ki bugün, Hayaldi gerçek oldu diyoruz. Her ne kadar Kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verilmişse de; ancak 81 yıl sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Ak Parti ile başörtülü - açık ayrımı yapılmaksızın, hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın seçilme hakkını elde edebildik.

Bugün; başörtülü Milletvekili olarak mecliste görevimizi yapabiliyoruz. Kılık, kıyafet, inanç, düşünce ayrımı yapılmaksızın özgürce mesleğimizi yapabiliyoruz. Kız öğrencilerimiz; eğitim hakkında faydalanabiliyor.

Hiçbir zaman milletin sorunu olmamış, aynı aile içinde başörtülünün de açığında bulunduğu bir ülkede, yaratılmaya çalışılan sahte çekişmeler yerine; üniversitelerimizde ilimle uğraşan, mühendis kızlarımız var bizim. Teknolojide katma değer üreten kadınlarımız var. Ekonomiye değer katan, tarımda üretim de emeği olan kadınlarımız var.

Çok şükür ki; bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde; Ak Parti ile devlet-millet kaynaşmasını sağladık. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile millet iradesinin üstünlüğünü tescilledik. Artık millete rağmen bir siyaset mümkün değil. Artık milletin değerlerini aşağılayan, inançlarını yaşamasına İzin vermeyen bir yönetim anlayışının karşılık bulması mümkün değil.

Maalesef bazen eski faşist zihniyetin hortladığını üzülerek şahit oluyoruz. Özgürlüklerden yanaymış, milletin değerlerine saygılıymış gibi; “-mış” gibi siyaset yapanların; zaman zaman gerçek yüzlerinin ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Bizim mücadelemiz; ‘Millet iradesini Egemen kılma mücadelesidir.’

Milletimizle beraber, daha güçlü bir Türkiye hedefine doğru, inançla, azimle yürümeye devam edeceğiz inşallah."